Stop-motion animatörü, aşırı baskıcı annesinin varlığını kaybettikten sonra iç dünyasında ciddi bir çöküntü yaşar. Ölümü yalnızca fiziksel bir kayba değil, aynı zamanda animatörün hayatında karmaşık bir duygusal ve psikolojik boşluğa da neden olur. Artık annesinin gölgesinde kalmayıp kendi iç dünyasının karanlık köşelerine dalarken, uzun süredir bastırdığı duygu ve düşünceler yüzeye çıkar. Bu iç çatışma onun sadece yaratıcı sürecini etkilemekle kalmıyor, aynı zamanda günlük yaşamdaki ilişkilerini de büyük ölçüde etkiliyor. Geçmiş travmatik deneyimlerle uğraşan animatörler, kendilerini duygusal hayaller ile gerçeklik arasında sıkışıp kalmış hissediyorlar. Ancak bu iç kargaşanın içinde animatörün derin yaratıcılığının ve dayanıklılığının bir kıvılcımı yatıyor.